Samstag, 7. September 2013

‘’Bizim Oralar’’



‘’Bizim Oralar’’
2020 Olimpiyatları İstanbul tanıtım filmi:
http://www.youtube.com/watch?v=EpvKadugvos 


Rihanna giriyor şarkıya… Derken arka fonda bir ezan sesi… İlk anda garibime gidiyor tabii. Alışkın değiliz ezan okunurken aynı anda başka bir şarkı duymaya. Bizim oralarda bu ‘’saygısızlıktır’’ çünkü ezana. Hatta yeri gelir ‘’dinsizliğe, kafirliğe’’ kadar giden ithamlarda bile bulunabilirler de. Sonrasında güzelim jokerimiz ‘’boğaz’’ görüntüleri geliyor ekrana tabii. Bir yandan genç cafe çalışanı sokaktaki masa ve sandalyelerin üzerinde bulunan verandasını açıyor güçlü kollarıyla. Sonra birden aklıma Asmalı Mescit’in eski hali geliyor. Sonra da şimdiki çıplak sokaklı Asmalı Mescit… 


Aynı garson gencimiz cappuccino’sunu hazırlıyor özel makinesinde. Üstüne köpüğünü kondurup servis ediyor masadaki genç hanımlara. Genç kızlarımız kahvelerini yudumlarken sokaktan elinde basket topunu sektirerek bir genç geçiyor. Tesadüfe bakın ki ilerde de bir basket potası varmış! Burada da İstanbul’umuzun spora sokaklarında ne kadar fazla yer ayırdığı ve çok sportif bir toplumumuzun olduğu vurgusu yapılmaya çalışılıyor olmalı. 

Galata’da amcalar balık tutuyor. Videonun en gerçekçi kısmı bu olsa gerek. Sonra simitlerimizi, pastalarımızı görüyoruz, taş sokaklarda koşu yapan sporcumuzu. Sonra birden kocaman gökdelenler önünde takım elbisesi ve çantasıyla gelecek vadeden genç bir çalışan yürüyor tüm özgüveniyle. Yüzündeki mutluluğu keşke her gün sabahın köründe yola çıkıp trafik çilesinden ofisine ulaşmaya çalışan insanlarda da görebilsem... Sonra bir iç ses ‘’bu kadar nankörlük de fazla, insanlar bu işsizlikte işinin olduğuna dua etmeli.’’ diyor.


Neyse devam edelim. İstanbul’un dört bir yanındaki inşaatlardan birine misafir oluyoruz birkaç saniyeliğine. Gerçek hayatta adım başı karşımıza çıkan o şantiyeler, inşaat makineleri ve o kulaklara aşina gürültüler…  Tam içim bunaldı diyecekken yine kısa bir boğaz görüntüsü yetişiyor imdada. Bir ‘’oh’’ çekiyoruz kısa da olsa. Sonra camiiler ve kiliseler giriyor kadraja. Duvardaki İsa figürünü inceleyen kızıl kızımız geliyor ekrana. Sonrasında da üç beş kişi bir araya sıkışıp kendi fotoğraflarını çekmeye çalışan gerçek türk kızları! Bu ayrıntıyı es geçmedikleri için bu filmi hazırlayanlara teşekkürü bir borç bilirim. Sonra yine boğazda martılar arasından yansıyan camii siluetleri, rengârenk Mısır çarşısı ve o dinamikliği yansıyor ekrana. Sonraki sahnede İstanbul Modern’deki tavandan asılan kitaplar dikkatleri çekiyor. Kızlı erkekli müze geziyor gençlerimiz. Sonrasında paçaları sıvayıp ayaklarını boğaz sularına daldıran kaslı türk genci geliyor görüntüye. İstanbul’un orta yerinde bir kere olsun kaçımız şunu yapabilmişizdir diye soruyorum kendime. 


Basket sahasında arkadaşlarıyla basket oynayan siyahi bir gencimiz çıkıyor karşımıza. Burada da İstanbul’un uluslararası ve çok kültürlü kişiliğine falan vurgu yapılıyor sanki. Sonrasında bir genç kızımız şuanda talan edilen Emek sinemasını hatırlatan muhteşem tarihi bir salonda, balenin tüm estetikliğini yansıtırcasına bale yapıyor. Birden gözümün önüne baleyi yasaklamaya çalışan, halka baleyi şeytan işi olarak göstermeye çalışan çirkin demeçleriyle devlet büyüklerimiz geliyor…  Öte yandan kafayı AKM ve Emek sinemasının talan edilmesiyle bozmuş devlet adamları yine. 


Derken sarışın, mavi gözlü, ilk görüşte ‘’bildiğin alman bu’’ denebilecek bir gencimiz tarihi çatıların üzerinde -kaskını da takmış olarak- son derece güvenli bir şekilde bisiklet sürüyor. Tipik bir türk genci davranışı değil mi?! 


Sonra kısa şortlarıyla voleybol oynayan genç kızlarımız geliyor görüntüye. Yine bir takım bakanların, ‘’vesairelerin’’ bu sporcu kıyafetlerine varana dek, daha kapalı olmaları yönündeki müdahaleleri, devlet törenlerinde açık giyindikleri için sahneye çıkarılmaktan son anda vazgeçirilen sporcu grupları falan geliyor aklıma…


Yine klasik bir boğaz, martı ve gemi görüntülerinin arasında kızlı erkekli koşturan gençlerimiz beliriyor. Hayatlarından son derece memnun olmalılar diyorum. Sonra bir de ne göreyim! Mini eteğiyle erkek arkadaşı tarafından tekneye bindirilen genç kızımız, gece kulübüne doğru yine kızlı-erkekli eğlenmeye doğru yol alıyorlar. Tövbe tövbee…  


Bir de diğer aday ülkelerden birinin, örneğin Madrid’in olimpiyat tanıtım filmini izleyeyim diyorum. Her şey fazlasıyla günlük ve olağan görünüyor gözüme. Tipik bir Madrid gününün yansıtıldığına inanmış olarak buluyorum kendimi. Acaba bizimkine de böyle inanırlar mı diye geçiyor aklımdan. 


Madrid’in videosunda en dikkat çeken nokta ise ulaşım. Ulaşımın rahatlığına ve dinamikliğine vurgu yapan görüntülere ağırlık verilmiş. Olimpiyatı kaldırabilecek bir altyapının olması, olimpiyat oyunlarını izlemeye gidecek yapıda insanların olması bence vurgulanması gereken önemli noktalardan.  İstanbul’un videosunda hiç olmayan bir şey.  Zaten bizde ‘’yüzyılın icadı’’ dedikleri tıka basa dolu metrobüsleri mi çekeceklerdi? Ya da ‘’spor’’ denince aklına futboldan ve futbol fanatikliğinden başka bir şey gelmeyen ‘’dopingli’’ şikeli  türk spor anlayışına mı vurgu yapacaklardı? Tabii ki şehri en güçlü noktalarından ele alıp, boğazı ve tarihi güzelliği, sahte de olsa gençlerin yaşam biçiminden kısa kesitler ve son olarak İstanbul’un nefes kesen günbatımı anıyla filmi bitireceklerdi. 


Bu olimpiyatları kaldırabilecek bir altyapı 2020’ye kadar tamamlanabilir mi, emin değilim fakat asıl soru; bir Madrid’in bir Tokyo’nun karşısında hak etmediğimizi düşündüğüm bu olimpiyatlar, bizde yapılırsa ve oyunların yapıldığı sahalar, salonlar boş kalırsa… İşte o zaman ne olur?