‘’Bizim Oralar’’
2020 Olimpiyatları İstanbul tanıtım filmi:
http://www.youtube.com/watch?v=EpvKadugvos
Rihanna giriyor şarkıya… Derken arka fonda bir ezan sesi… İlk anda garibime gidiyor tabii. Alışkın değiliz ezan okunurken aynı anda başka bir şarkı duymaya. Bizim oralarda bu ‘’saygısızlıktır’’ çünkü ezana. Hatta yeri gelir ‘’dinsizliğe, kafirliğe’’ kadar giden ithamlarda bile bulunabilirler de. Sonrasında güzelim jokerimiz ‘’boğaz’’ görüntüleri geliyor ekrana tabii. Bir yandan genç cafe çalışanı sokaktaki masa ve sandalyelerin üzerinde bulunan verandasını açıyor güçlü kollarıyla. Sonra birden aklıma Asmalı Mescit’in eski hali geliyor. Sonra da şimdiki çıplak sokaklı Asmalı Mescit…
Rihanna giriyor şarkıya… Derken arka fonda bir ezan sesi… İlk anda garibime gidiyor tabii. Alışkın değiliz ezan okunurken aynı anda başka bir şarkı duymaya. Bizim oralarda bu ‘’saygısızlıktır’’ çünkü ezana. Hatta yeri gelir ‘’dinsizliğe, kafirliğe’’ kadar giden ithamlarda bile bulunabilirler de. Sonrasında güzelim jokerimiz ‘’boğaz’’ görüntüleri geliyor ekrana tabii. Bir yandan genç cafe çalışanı sokaktaki masa ve sandalyelerin üzerinde bulunan verandasını açıyor güçlü kollarıyla. Sonra birden aklıma Asmalı Mescit’in eski hali geliyor. Sonra da şimdiki çıplak sokaklı Asmalı Mescit…
Aynı garson gencimiz cappuccino’sunu hazırlıyor özel makinesinde. Üstüne
köpüğünü kondurup servis ediyor masadaki genç hanımlara. Genç kızlarımız
kahvelerini yudumlarken sokaktan elinde basket topunu sektirerek bir genç
geçiyor. Tesadüfe bakın ki ilerde de bir basket potası varmış! Burada da
İstanbul’umuzun spora sokaklarında ne kadar fazla yer ayırdığı ve çok sportif
bir toplumumuzun olduğu vurgusu yapılmaya çalışılıyor olmalı.
Galata’da amcalar balık tutuyor. Videonun en gerçekçi kısmı bu olsa gerek.
Sonra simitlerimizi, pastalarımızı görüyoruz, taş sokaklarda koşu yapan
sporcumuzu. Sonra birden kocaman gökdelenler önünde takım elbisesi ve
çantasıyla gelecek vadeden genç bir çalışan yürüyor tüm özgüveniyle. Yüzündeki
mutluluğu keşke her gün sabahın köründe yola çıkıp trafik çilesinden ofisine
ulaşmaya çalışan insanlarda da görebilsem... Sonra bir iç ses ‘’bu kadar
nankörlük de fazla, insanlar bu işsizlikte işinin olduğuna dua etmeli.’’ diyor.
Neyse devam edelim. İstanbul’un dört bir yanındaki inşaatlardan birine misafir
oluyoruz birkaç saniyeliğine. Gerçek hayatta adım başı karşımıza çıkan o
şantiyeler, inşaat makineleri ve o kulaklara aşina gürültüler… Tam içim bunaldı diyecekken yine kısa bir
boğaz görüntüsü yetişiyor imdada. Bir ‘’oh’’ çekiyoruz kısa da olsa. Sonra
camiiler ve kiliseler giriyor kadraja. Duvardaki İsa figürünü inceleyen kızıl
kızımız geliyor ekrana. Sonrasında da üç beş kişi bir araya sıkışıp kendi
fotoğraflarını çekmeye çalışan gerçek türk kızları! Bu ayrıntıyı es
geçmedikleri için bu filmi hazırlayanlara teşekkürü bir borç bilirim. Sonra
yine boğazda martılar arasından yansıyan camii siluetleri, rengârenk Mısır
çarşısı ve o dinamikliği yansıyor ekrana. Sonraki sahnede İstanbul Modern’deki
tavandan asılan kitaplar dikkatleri çekiyor. Kızlı erkekli müze geziyor
gençlerimiz. Sonrasında paçaları sıvayıp ayaklarını boğaz sularına daldıran
kaslı türk genci geliyor görüntüye. İstanbul’un orta yerinde bir kere olsun kaçımız
şunu yapabilmişizdir diye soruyorum kendime.
Basket sahasında arkadaşlarıyla basket oynayan siyahi bir gencimiz çıkıyor
karşımıza. Burada da İstanbul’un uluslararası ve çok kültürlü kişiliğine falan vurgu
yapılıyor sanki. Sonrasında bir genç kızımız şuanda talan edilen Emek sinemasını
hatırlatan muhteşem tarihi bir salonda, balenin tüm estetikliğini yansıtırcasına
bale yapıyor. Birden gözümün önüne baleyi yasaklamaya çalışan, halka baleyi
şeytan işi olarak göstermeye çalışan çirkin demeçleriyle devlet büyüklerimiz
geliyor… Öte yandan kafayı AKM ve Emek
sinemasının talan edilmesiyle bozmuş devlet adamları yine.
Derken sarışın, mavi gözlü, ilk görüşte ‘’bildiğin alman bu’’ denebilecek
bir gencimiz tarihi çatıların üzerinde -kaskını da takmış olarak- son derece
güvenli bir şekilde bisiklet sürüyor. Tipik bir türk genci davranışı değil mi?!
Sonra kısa şortlarıyla voleybol oynayan genç kızlarımız geliyor görüntüye.
Yine bir takım bakanların, ‘’vesairelerin’’ bu sporcu kıyafetlerine varana dek,
daha kapalı olmaları yönündeki müdahaleleri, devlet törenlerinde açık
giyindikleri için sahneye çıkarılmaktan son anda vazgeçirilen sporcu grupları
falan geliyor aklıma…
Yine klasik bir boğaz, martı ve gemi görüntülerinin arasında kızlı erkekli
koşturan gençlerimiz beliriyor. Hayatlarından son derece memnun olmalılar
diyorum. Sonra bir de ne göreyim! Mini eteğiyle erkek arkadaşı tarafından
tekneye bindirilen genç kızımız, gece kulübüne doğru yine kızlı-erkekli eğlenmeye
doğru yol alıyorlar. Tövbe tövbee…
Bir de diğer aday ülkelerden birinin, örneğin Madrid’in olimpiyat tanıtım
filmini izleyeyim diyorum. Her şey fazlasıyla günlük ve olağan görünüyor
gözüme. Tipik bir Madrid gününün yansıtıldığına inanmış olarak buluyorum
kendimi. Acaba bizimkine de böyle inanırlar mı diye geçiyor aklımdan.
Madrid’in videosunda en dikkat çeken nokta ise ulaşım. Ulaşımın rahatlığına
ve dinamikliğine vurgu yapan görüntülere ağırlık verilmiş. Olimpiyatı
kaldırabilecek bir altyapının olması, olimpiyat oyunlarını izlemeye gidecek
yapıda insanların olması bence vurgulanması gereken önemli noktalardan. İstanbul’un videosunda hiç olmayan bir şey. Zaten bizde ‘’yüzyılın icadı’’ dedikleri tıka
basa dolu metrobüsleri mi çekeceklerdi? Ya da ‘’spor’’ denince aklına futboldan
ve futbol fanatikliğinden başka bir şey gelmeyen ‘’dopingli’’ şikeli türk spor anlayışına mı vurgu yapacaklardı?
Tabii ki şehri en güçlü noktalarından ele alıp, boğazı ve tarihi güzelliği, sahte
de olsa gençlerin yaşam biçiminden kısa kesitler ve son olarak İstanbul’un
nefes kesen günbatımı anıyla filmi bitireceklerdi.
Bu olimpiyatları kaldırabilecek bir altyapı 2020’ye kadar tamamlanabilir
mi, emin değilim fakat asıl soru; bir Madrid’in bir Tokyo’nun karşısında hak
etmediğimizi düşündüğüm bu olimpiyatlar, bizde yapılırsa ve oyunların yapıldığı
sahalar, salonlar boş kalırsa… İşte o zaman ne olur?